Bu Blogda Ara

27 Temmuz 2011 Çarşamba

PowerPoint-zede

Biraz üretici de olmak lazım tabi. Ben de bu hafta bir sunum hazırladım.

Okuldan mezun olduğumdan beri ara vermeden çalışıyorum ve mütemadiyen sunumlar izliyorum. PowerPoint gibi (bence) faydalı bir araç var ve bu araç çok kötü kullanılıyor. (Daha dün bir sunum izledik, neredeyse uyuyordum) Gerçi “AntiPowerPoint Party” gibi oluşumlar da mevcut ama... Powerpoint’i beğenmeyen Flipchart kullansın...

Benim sunumum “sunum” ile ilgili. Bi tıklayın belki beğenirsiniz...

http://www.slideshare.net/emeritus90/powerpoint-zede-8689818




....

Twitleyemediklerimizden misiniz?

Bu aralar twitter’a daldım ama yazıcı olarak değil, tüketici olarak. Bazı kullanıcılar gerçekten çok verimliler. Onları takip ederek birçok şey öğrenilebilir.

Ama twitter’ın en büyük sıkıntısı insanoğlunun egosunun çok yüksek olması sanırım. İnsanlar polemiğe girmekten, hayatlarını canlı yayına sokmaktan ve ego savaşı yapmaktan müthiş zevk alıyorlar.

“Tatile gittim, şunu yedim, bunu kustum vs vs...”

25 Mart 2011 Cuma

5N 1 K Sorunsalı



İş hayatında en sevmediğim olaylardan biri herkese atılan saçma mailler. Bir de bu maillerde 5N1K eksikse gerçekten o maili anında silmek ve onu tamamen unutmak istiyorum. Özellikle “to” kısmındaki kişi sayısı arttıkça işin ortada kalma ihtimali de logaritmik olarak artıyor. Aslında bu konu ile ilgili trajikomik örnekler de yazmak isterdim ama olur da bu maillerden birinin sahibi okur da alınır diye burada örnek vermiyorum.
Geçenlerde “Alan Ingham”ın 70’li yıllarda yaptığı bir deneyle ilgili bir makale okudum. “Social Loafing” (Loaf, aylaklık etmek, vakit geçirmek demek) konulu bu makalenin özü şu;
“Grup çalışmalarında, insanların bir hedefe ulaşmak için harcadıkları çaba, insanların tek başlarına bir hedefe ulaşmak için harcadıkları çabadan daha azdır”
Alan Ingham, bu konuyla ilgili çalışmasında deneklerinin gözlerini bağlamış ve deneklerin ellerine kalın bir ip vererek ipi mümkün olduğu kadar kuvvetli çekmelerini istemiş. Daha sonra da deneklerin tek başlarına ip çekerken ve grup içerisinde ip çekerken harcadıkları kuvveti ölçmüş (denekler yalnız mı, grup içerisinde mi – grup içerisinde iseler kaç kişilik grup olduklarını- bilmiyorlar)
Denekler, bir grup içerisinde ip çektiklerinde (öyle sandıklarında), ipi çekmek için harcadıkları kuvvet, yalnız başlarına ip çekerken harcadıkları kuvvetten %18 daha az çıkmış.
Aynı şekilde insanların kalabalık arttıkça alkışlamak için harcadıkları efor da düşüyormuş.
Yani,
Bir işin yapılmasını istiyorsanız aynı işi 10 kişiye birden vermeyin. Verecekseniz de iş dağılımı yaparak verin...

DD Türkiye


Dragon’s Den’i ne zaman izlesem, DD yatırımcılarına mı kızsam, oraya proje götürenlere mi kızsam gerçekten bilemiyorum. Ama benim gibi haftalık televizyon izleme saati oldukça düşük bir insanın bile programı izlediği düşünülürse (sürekli izlemiyorum canım, sadece denk gelirse) programın reyting’i fena olmamalı.
Aslında bu blogun amacı kendi kişisel fikirlerimi topluma yaymak değil. Zaten topluma yaymaya değer orijinallikte fikirler üretecek kıvama bir türlü gelemedim. Ben de isterdim bir Bertrand Russell, bir Aristotales, bir Yunus Emre olayım, en azından iki güzel cümle söyleyeyim de tarihe geçsin (gerçi kendi icadım olan bir cümlem var ama yarı Türkçe yarı İngilizce, komiksi manidar birşey. Arada bir kullanıyorum. Bilahare burada da kullanırım. Neyse…)
DD’ye gelince. Fikir güzel, uygulama kötü. Katılımcıların çoğu kendini objektif olarak değerlendiremiyor, orası kesin (bakınız: Dunning Kruger Etkisi(*)). Ama bu kadar akıllı, birçok yatırımı başarıya ulaşmış, eğitimli 5 kişi nasıl oluyor da bu kadar ukala ve itici oluyorlar gerçekten anlamış değil. (Gerçi o 5 kişi arasında hakkında pozitif düşündüklerim de var, o ayrı).
Her şeyden önce lütfen birileri Dragonları oturuşları konusunda uyarsın. Ya önlerine bir masa koyun, o ayakları görmeyelim ya da iyi bir eğitmenden “vücut dili” dersi aldırın. Ayıptır… Dragonlarımızın hitap tarzları konusunda da azıcık empati yapmaları lazım. Sizi “siz” yapan, karşınızdakini “sen” yapan nedir acaba? İşin azar kısmına girmek dahi manasız, zira hiçbir insan evladının hiçbir insan evladına aşağılayıcı davranmasını doğru bulmuyorum. Azarlayan kişiye kelimenin tam anlamı ile saygımı kaybediyorum, söyledikleri doğru bile olsa söylediklerinin anlamı sıfır oluyor.
Sonuç; Metin Uca’ya geçiş yaptım. (Bazen o da ukala oluyor ama eser miktarda… )
Sempatiksin(iz) Metin Uca :)
* Dunning Kruger etkisi ile ilgili Türkçe bir yazı: http://www.nkfu.com/dunning-kruger-efekti/